Siz yakamayacaksınız ama o içecek, adam raad.
Başlıktan da anlaşılacağı gibi, vizyonda yine sırf adının çevirisinden ötürü seyirci kaybına uğrayacak bir filmle karşı karşıyayız. Çok mu zor "Llewyn Davis'in İçinde" diye yayınlamak şu filmi? Ya da çok daha iyisi işte, siz de bilirsiniz.
Filmimiz 60'ların New York'unda Greenwich Village'da ve türlü güzel NYC semtlerinde geçiyor. Evsiz barksız, bir elinde gitarı, diğer elinde adını bilmediği bir ev kedisiyle o kanepe senin bu kanepe benim dolaşan Llewyn Davis'in hikayesi, Dave Van Ronk adlı bir folk müzisyeninin otobiyografisinden esinlenerek Coen kardeşler tarafından yazılıp yönetilmiş.
Daha afişinden bas bas ne kadar ekol olduğunu bağıran yapım, beklentilerinizi boşa çıkarmayacak, şimdiden notumuzu düşelim, şu yazının yazıldığı günlerde bile çok az sayıda salonda oynamaya devam ediyorken bir fırsat bulun gidin sinemada izleyin derim.
Sinemaya karşı olan sevginizi gösterin arkadaşım, zaten Beyoğlu sinemasında izledim ben de, Cinemaximum soğukluğu yok oynadığı salonlarda genel olarak.
Coen'lerin sinemasına ne kadar aşina olduğunuzu bilemem ama, eğer bu izlediğiniz ilk Coen yapımı ise çok şanslısınız, çünkü artık nadiren bu kadar iyi filmler çekiyorlar ve en nihayetinde George Clooney olmadan da film çekebileceklerini hatırlamışlar; karşımızda bu sefer benim pek bir yerden tanımadığım, zaten pek de kariyerli olmayan Oscar Isaac var. Fena oynamıyor. Bir aktörü ilk başrölünde görmenin de öngörüsüzlüğü bize yardımcı oluyor bu sayede, kendisi daha ilk sahneden itibaren Llewyn'e dönüşüyor.
Llewyn arkadaşlarının, tanıdıklarının, bazen de yeni tanıştığı insanların evlerinde kalan, oradan oraya gezen, akşamları da Village'ın o zamanlar için meşhur sahnelerinden The Gaslight'da sahne alan bir müzisyen. Önceleri bir de sahne partneri varmış, olmuş çocuğa bir şeyler işte, gidin izleyin, yalnız kalmış. Bunun verdiği acıyla yaşıyor. Hayatlarında kimseye bağlanmadan yaşayan, karakterli ve duygusal ama pek öyle gözükmeyen, ne halt yese yeridir diyip de asla yanınızdan ayıramayacağınız çocuk ruhlu insanlarla belki sizler de tanışmış, kaynaşmışsınızdır, belki de onlardan biri olabilirsiniz. Bu film biraz da o şekil insanları anlatıyor. Hayatının bir kısmını başkalarının evinde geçirmiş biri olarak aklıma o güzel günleri getirmesi dışında karakterle o kadar da güçlü bir bağ kurduğumu söyleyemem. Zaten Coen'ler de karakteri sempatik olsun diye değil, insan olsun diye çizmişler perdeye yansıtmışlar. Bu yüzden onlara da aferin diyoruz bir daha.
Film aslında bir müzikal olarak da izlenebilir bir bakıma, baya konser sahnesi falan var.OST'nin ve genel olarak filmdeki müzikal yapının bu tarz müziğe uzak duran beni bile cezbetmiş olması; yapımın genel müzik zevkine hitab ederken yine de duruşu olan bir şekilde amerikan folk müziğini ve ruhunu perdeye ve kulaklarımıza yansttığına bir örnek olabilir.
Llewyn'in hayatından bir haftayı anlatan filmde, karakterimizin hayata nasıl inatla tutunmak istemediğini izliyoruz. Bu bir haftalık süreci doğrusal bir şekilde anlatan hikaye, bize hem karakteri hem de çevresinde olan biten olayları, karşılaştığı insanları samimi ve akıcı bir şekilde betimliyor. Bir tane bile zorlama çekilmiş sahne, manasız diyalog yok, öyle güzel akıyor ve ilerliyor ki hikaye; bazen çok güzel tablolara bakar gibi de oluyorsunuz, bazen de kendinizi The Gaslight'da oturuyormuş gibi hissediyorsunuz. Llewyn kendisini ve bizi sürüklerken yorulmuyoruz, heyecanlanmıyoruz, sakiniz. Bu sakinlik hali bazılarınızın canını sıkabilir aslında. Ama hayatın da kendisi biraz böyle değil midir? İlla her şeyin bir başı gelişmesi ve sonucu olacak değil ya, bu da öyle raad bir film işte.
Kast'ın geri kalanından bahsedersek; Coen filmi olduğu için illa bir Coen fetiş oyuncusu olacak ya işte, John Goodman filmde arz-ı endam ediyor ve en eğlenceli sahneler de ona ait. Öyle abartılı bir performansı yok, göz çıkarmadan oynamış kendisi. Justin Timberlake'i afişte görüp de korkmayın, gayet güzel oynuyor. Hatta yanımdaki arkadaşım tanıyamadı bile kendisini film esnasında. Girls dizisinden tanıdığımız bir-iki karakter de var, spoiler olmasın ama çok başarılı sahneleri var.
Hikaye adına daha fazla yazmak ve sürprizleri bozmak yerine yazımı çok samimi bir tavsiyeyle bitiriyorum. Lütfen sinemaya girmeden önce eğer kullanıyorsanız sigaranızı bir güzel için öyle girin. Film size sigara yaktırmak için çok uğraşıyor, salonda yasak böyle şeyler işte. N'aparsın.
Naçizane puanım; 7/10
Evde izlenir mi?; Bir paket sigara bitirir ama bir güzel de izlenir.
Bu filmleri sevenlere tavsiyedir; Fargo, A Love Song for Bobby Long,
Neden izlemelisiniz? Ullyses için.
No comments:
Post a Comment