Bigudi bile yakışıyor adama yahu, maaşallah. NAZAR!
Sinemayla pek içli dışlı olmayanlarımızın bile karşısında bir çüş'ü, bir ohannes'i eksik etmeyeceği kadrosu ve adını önümüzdeki yıllarda da sıkça duyacağımız yönetmeni David O. Russell'ın yepisyeni coşku denemesi American Hustle gösterime gireli 3 hafta oldu. Gidip bir türlü izleyemedim, yazamadım. Güya vizyonun nabzını tutacağım canım bloğum için bir ayıp, utanç.
Kısaca özetlemek gerekirse, daha önce çekmiş olduğu iki filmdeki; "The Fighter" ve "Silver Linings Playbook"'dan bahsediyorum; bütün başrolleri yeni filminde birleştirmeyi başarmış Russell kardeşimiz, kanımca son yıllarda çekilmiş en iyi karakter dramalarından da birine imza atmış. Hala izlememiş olanlarınız varsa elinizi çabuk tutun, zaten çok salonda oynamıyor. Ama gidecekseniz büyük ve iyi ses sistemli bir salonu tercih etmenizi rica ediyorum. Her ne kadar bir Baz Luhrmann filmi olmasa da soundtrack çok başarılı.
Amerikan yolsuzluk ve suç tarihinde yaşanmış gerçek bir olay olan "ABSCAM"'dan, Arap Skandalı'ndan yola çıkılarak yazılmış bir senaryo var önümüzde. Bolca alavere dalavere ve düzenbazlık ve manipülasyon içeren hikayemiz, görüntü yönetimiyle de iyi manada baş döndürüyor. Ama asla yanlış anlamayın, filmin ahlak dersi vermek gibi bir derdi yok. İyi ya da kötü karakterlerin kendi doğrularını birbirine kılıç ve kalkan gibi kuşandığı, bu iyi ve kötünün savaşında erdemin kazandığı bir dönem filmi yok karşımızda. Dokunaklı ve hoş bir kandırmaca sunuyor bize yönetmen sadece, kasılmanıza gerek yok.
David O. Russell'ın derdi aslında skandal falan değil, o her zamanki gibi karakterlerini anlatmaya çalışıyor. Elindeki malzemenin ve oyuncuların kabiliyetleri bazında da başarılı oluyor. Hikayede 4 başrol var gibi gözükse de, açılış sekansında bolca Christian Bale göbeği(gerçek) görsek de bu bana kalırsa Amy Adams'ın filmi. Mükemmel oynuyor kendisi. Man of Steel'deki performansından sonra kendisine mesafeli yaklaşıyordum ama iyi bir yönetmenin elinde yumruk kadar bir elmas gibi parıldıyor bütün film boyunca. Christian Bale yine iyi, o da hakkını veriyor ama Amy Adams oynadığı her sahnede rol çalıyor. Bradley Cooper ise aşırı yakışıklı ve yine aşırı tekdüze. Olmamış diyorum ben ama o maviş gözleriyle bakıp sırıttıkça daha çok paralar kazanır bu adam, kıskanmaktan başka yapacak bir şey yok.
Aslında başrol gibi gözükse de yan rollerden birinde yer alan Jennifer Lawrance ise tam bir fenomen. İlk defa bu kadar iyi bir performans verdiğini düşünüyorum, filmin en eğlenceli bir kaç sahnesinden bazıları da ona ait. En bir sevip benimsediğim stand-up ustalarından ve komedyenlerden biri olan Louis C.K.'de kendine önemli bir rol bulmuş filmde, o da elinden geleni yapmış. Jeremy Renner ise onun yerinde kim oynasa pek farketmezmiş gibi dolanıyor oradan oraya. Ve yine Robert De Niro var, bu sefer bizi germeyi uygun bulmuş, kısa da olsa etkili bir performansı var.
Kast'dan neden mi bu kadar çok bahsettim? E film dialog üzerine kurulu da o yüzden, inandırıcılığı ve kabul edilebilirliği oyuncularının performanslarına bağlı bir film var karşımızda. Ve okuduklarıma göre baya baya improvizasyon içeriyormuş bu diyaloglar ve sahneler, adamlar kafalarına göre takılmışlar. Yönetmen kardeşimiz rolün içine girmiş oyuncularına alanı boş bırakmış genelde, iyi de yapmış.
Hikayeden bahsetmek istemiyorum, zaten izlerken anlamaya da pek uğraşacak haliniz kalmayacak bana kalırsa. Sürükleyici ama acaba şimdi ne olacak aman allahım heyecanı ve merakı pek uyanmıyor, hikaye bir yerde zirve yapıp sonra inişe geçmiyor. Plot twist de var gibi ama onun da öyle bir AMAN ALLAHIM dedirtecek tarafı yok, dediğim gibi kasılmaya gerek yok hikaye konusunda, sadece karakterler kendilerini ifade edebilsinler diye arka planda seyrediyor zira sadece.
Aslında filmin derdi, herkesin hayatta bir rolü, aktı olduğuna parmak basmak. Daha da iyi anlatmaya çalışırsam, hepimizin hayatta kalabilmek için kendimize biçtiğimiz rolleri, sahneleri ve planları oynamamız gerektiğini, hayatta kalabilmek için bunu devamlı yaptığımızı dile getiriyor.
Hepimiz bir yerde hem kendimizi hem de etrafımızdakileri bir şeyler için kandırmıyor muyuz zaten allah aşkına? Şu satırları yazan ben nasıl şu anda pijamalarımı çekmiş yağlı saçlarımla otururken monitör karşısında böyle ahkam kesiyorsam, bir F.B.I. müfettişi de kafasında bigudilerle mafya-devlet-dolandırıcılar üçgenini ortaya çıkarıp meşhur olmaya, kahraman olmaya çalışıyor gibi düşünün işte, hepimizin ayrı bir mücadelesi var hayatla.
Nasıl oynadığımız ve kimleri kandırabileceğimiz bize bağlı.
Neyse, sadede gelirsem;
İzlerken zaman zaman ağzınıza bol malzemeli ve yağlı bir pizza tadı getirse de, kanıyoruz sonuçta olan bitene. Zekice yazılmış diyaloglar, tekrar ediyorum baş döndüren bir görüntü yönetimi falan derken 2 saat akıp gidiyor. Bu çok eğlenceli bir film, ama eğlenceli olsun diye yapılmamış, kendiliğinden, içten bir espri anlayışı var. İşin güzelliği burada, salondan keyifle ayrılacağınıza eminim.
Daha ne diyim.
Naçizane puanım; 6,5/10
Neden izlenmeli; Amy Adams'ın gözleri, Jennifer ablamızın saçları diyim.
Evde izlenir mi?; Çok iyi gider, kalabalık bir grupla falan.
Bu filmleri sevenler izlesin; Jackie Brown, The Fighter
No comments:
Post a Comment