Wednesday, January 22, 2014

Saving Mr. Banks




Anlaşılır tiksinti sebebi; Tom Hanks.







Marvel'ı satın aldığında, ya da yeni Star Wars'u çekeceği açıklandığında Disney'e ne de güzel saydırdık değil mi? 20'li yaşların başlarındaki 80 doğumlu kuşak ister istemez Disney düşmanıdır zaten biraz. Bize eve yeni giren renkli televizyondan fışkıran o şirin şahane şatafatlı hayat, beyazperde de izlediğimiz bir Aslan Kral, bir Alaaddin olsun gözümüzü büyülemiş, aklımızı yerinden oynatmış ve gerçekten ağlatmıştır, yalan yok. Ama sonra hayatın gerçekleri de soğuk su gibi yüzümüze çarpınca kendimize gelmiş ve bütün o hayalleri ve absürd iyimserliği, o ex kafasında coşkulu rüya alemi vaatleri hayalkırıklığına dönüşünce Disney'i suçlamışızdır.

Haksız da sayılmayız. Kimse o kadar mutlu değil.

Saving Mr. Banks benim açımdan Disney'in bu varolan iticiliğine, Tom Hanks'in Walt Disney karakterindeki varlığıyla iticilikte yeni bir sığır açıyor. Tom Hanks'in bas bas "Ben Tom Hanks'im!" diye bağırdığı yeni bir filme karşı karşıyayız. Allahtan o kadar da çok yer kaplamıyor filmde.

Saving Mr. Banks'i anlatmak zor. Marry Poppins'i bilen var mı aranızda? Hem bir çocuk romanı serisi, hem de çok meşhur bir Disney müzikal-filmi. Hemi de live action, oscarlı falan. Ayrıca yine çok meşhur bir müzikal, Londra'da ve Broadway'de sahnelenmiş. Meşhur'un tanımı anasını satayım.

Saving Mr Banks'i; buu Marry Poppins coşkusuna hayatında bir köşesinden kenarından maruz kalmış olanlarınız için değil, bunların hiç birini deneyimlememiş kendim için, yine ne yazık ki sıfır ön bilgi ve yargıyla ülkemizde gösteriminin bir kaç hafta öncesinde izleme şerefine eriştim.

Buradan sonrasını okuyamam çok işim var diyenler için, film güzel gidin izleyin.

Biraz konudan bahsedelim;

Saving Mr Banks; yarattığı karakteri para karşılığında Walt Disney'e satmamaya çalışan Pamela Travers(şahane Emma Thompson)'ın hikayesini anlatıyor. Gerçek hikayeden alınma senaryo anlayacağınız. Kim bilir hakikati nasıl? Benim pek umrum değil, derdimiz film nasılsa değil mi ama?

Miss Travers; kendisini neden böyle tanıttığımı filmi izlerseniz anlayacaksanız, 20 yıl boyunca Mary Poppins'in haklarını Walt Disney'e satmıyor. Sonra parası bitiyor eh diyor tamam, benim iznim ve tam kontrolüm altında film çekilebilir. Atlıyor uçağa Londra'dan Kaliforniya'ya gidiyor, türlü çilelerle Mary Poppins'in senaryosu yazılıyor büyük ızdıraplarla.

Film paralel kurguyla küçük bir kızın yaşadığı türlü çileleri, aslında biraz dikkat edersek hemen anlayacağımız gibi Miss Travers'ın çocukluğunu anlatıyor. Bu kurguyla, Mary Poppins karakterinin hikayesi film ilerledikçe örtüşüyor. Çileli çocukluk anlatısında Colin Farrell devreye giriyor, ve izleyince siz de şaşıracaksınız eminim, çok iyi oynuyor. İrlandalı aksanını kullanımı çok yerinde diyim. Çocuk oyuncu da fena değil, baya iyi aslında.

Emma Thompson, Pamela Travers rolünde hayatımda izlediğim en iyi oyunculuklardan birini sergiliyor. Tom Hanks'in karşısında kendiliğinden oluşan kontrasttan da kaynaklanıyor olabilir, zira Tom Hanks zaten itiraf edelim artık hepimizin gözünde antipatik olan Walt Disney rolünde daha da antipatikleşiyor. Yan rollerde göz dolduran bir kast var. Tek tek isimlerini herkes verir, ama Paul Giamatti var işte, yine aynı rolü yapıyor. Ben yine kanmadım, siz kanar mısınız bilmem. Bence Paul Giamatti amerikan sinemasının fat guilt'i bu arada. Hani şişman, kel ve mal da olsa biz yine oynatırız abi kafasının, biz evinde oturup cips yiyen kola içen dobişlerin umudu olsun diye yer alıyor bu camiada
bana kalırsa.

Neyse.

Şimdi, hem sinemayı, hem de müzikalleri; her ne kadar müzikalde çok deneyimli olmasam da,  seven biri olarak filmin bütün bu film yapım aşamasına,  yapıtın yazarı, senaristi açısından yaklaşmaya çalışması ve Emma Thompson'un mükemmel oyunculuğu beni çok etkiledi. Özellikle kendi yarattığı karakterin ve hikayenin beyazperdedeki yansımasını izlerken bize verdiği ifadeler sonrasında hiç de utanmadan dakikalarca ağladığımı belirteyim.

Emma Thompson yazarları oynasın biz de izleyelim diyorum hatta, Stranger Than Fiction'dan sonra yine harika bir yazar portresi çiziyor.

Filmi izlerken, bu satırların sizlerle buluştuğu anda sahip olduğu o farklı gerçekliğin, yazılan ve yaratılan şey  bir karakter olduğunda onu yaratan kişi için ne kadar farklı bir değere bürünebildiğini düşündüm. Sonrasında insanın sadece kendi yaşadıklarından esinlenerek yaratabileceklerinin, ideasındaki yansımaların ne kadar basit nedenlere ve olaylara dayansa da aslında bir o kadar da sıradışı olabileceğini anladım.

Walt Disney konusuna gerçekten girmek istemiyorum. Ama illa gireceksem, beni pek etkilemedi hikayenin kendisini kapsayan kısmı. Tamam Tom Hanks'le çok kişisel dertlerim var, ama onu da bir kenara bırakalım, gerçekten ne Disneyland, ne de Mickey Mouse artık kime çekici geliyor ki?

Ama biri götürse de deli  gibi coşarım o ayrı. Houston'da mıydı yahu?

Toparlarsak, bu filmi içindeki çocuğa uzanmaya çalışan samimiyetsiz yuppielere, ki kendimde beyaz gömlekle falan izledim de, sonuçta galadaydım yani, değil, yaratıcılığını travmalarına borçlu olanlara tavsiye ediyorum. Baya kalabalığız zaten.

Ayrıca Kaliforniya'nın bilinçaltınıza açılan bir kurt deliği olabileceğini görebilmek için de bu filmi izlemenizi çok istiyorum.

Size yalvarıyorum.

Naçizane puanım; 6/10

Bu filmleri beğendiyseniz bi şans verin; Finding Neverland, Mary Poppins

Evde izlenir mi?; İzlenir de, gidin sinemada izleyin.

Neden izlenmeli; Hala anlamadıysanız, Emma Thompson.



No comments:

Post a Comment