Allah affetsin pek bir cirkin.
47 Ronin, japon kültürünün en önemli hikayelerinden bir tanesi. Efendileri öldürülünce samuraylık rütbeleri düşen roninlerin; efendilerinin intikamini alan capon yiğitlerin bu onur ve şerefli destanı daha önce 6 defa sinemaya uyarlanmış.
Bu 6 denemeyi izlememiş, hikaye hakkında fikir sahibi olmayan biri olarak, filmi tertemiz bir bilinçle izlediğimi düşünüyorum. Zaten derdim de filmin kendisiyle her zaman.
Carl Rinsh'in ilk yönetmenlik deneyimi olan 47 Ronin, fantastik macera diye bize kakalanan bildiğiniz komedi filmi. Belki yapım aşamasında yaşanan aksaklıklar sonucunda olabilir bu, ki filmin gösterime girmesi 3 yıl gecikmeli gerçekleşmiş, bu süre zarfında bir çok kez makaslanmış, tekrar kurgulanmış derken dertler sıkıntılar aman; en sonunda vizyona girdiğinde de önümüze sinema filmi olarak ciddiye alınmayacak bir kötü görüntü kaydı olarak sunulmuş.
Aslında daha fragmanından ne mal olduğu anlaşılıyor filmin, üzerine pek bir şey yazılacak hali de yok.
Yine de çabaları için çaba göstereceğim.
Filmin başında bir sahne var, bir çocuk ormanda kaçıyor bir şeylerden ama pek bir şey göremiyoruz. Sonra bu dazlak çocuk düşüyor, caponlar buluyor. Çocuğun adı Kai, içinde şeytan var diye korkuyorlar nedense, sonra büyüyor ve yaşlıca Keanu Reeves'e dönüşüyor.
Samurayların arasında daha iyi samuray olarak yetişen Kai, ev sahibinin, oraların efendisinin kızına aşık da oluyor. CGI canavarlar doğruyor bir sahnede falan.
İlla 3D olacak, aman allahım çok güzel olacak parayı kırıcaz diye düşünüp sıçmışlar görsel efektlerde. Filmin tamamı green box'da çekilmiş gibi. Dijital kamera kullanımı alan derinliği hissini alıp götürürken bazı sahnelerde amatör öğrenci filmi izliyormuş hissine kapılıyorsunuz, ne yazık ki bu iyi niyetli bir deney de değil. Bildiğiniz 200 milyon doları harcamışlar abi, yuh dedim.
Sonra birbirini kovalayan anlamsız olaylar ve saçmalıklarla ilerliyor film. Keanu Reeves yine aynı kalitede bir oyunculuk sunuyor, kameraya boş boş bakıyor. Kendisinin New York metrosunda çekilmiş fotosuna bakıp sempati duyabilir ya da benim gibi Point Break'i çok seviyor olabilirsiniz, aranızdan birileri Bill ve Ted'in Maceraları'nı hatırlıyor da olabilir ama pek bir tarafıma değil, adam artık yaşlı da, sakal da yakışmamış, zaten berbat oynuyor. Ama filmin olayı da kendisi. Ne zaman patlama yapacak diye bekliyorsunuz bütün film. O patlama çok zayıf gerçekleşiyor, kalitesi CGI big boss'u kolayca alt ediyor. Sonra da yine saçma ve komik şeyler oluyor. Film bitiyor.
Fantastik altyapı koyalım diye çok uğraşmışlar ama işte yukarıdaki çirkin amcalar bebeykene Kai'yi alıp büyütmüşler bir şeyler öğretmişler. Aman ne gizemli ne ürkünç. Hiç değil, komedi yani.
Samuraylar, daha sonra roninler işte her ne chopstick'se baya komikler. Ama bunu istemeden becermişler. Mesela komik olmaya çalıştıklarında komik değiller. Ama hepsinde garip bir aksan var, film önce caponca çekilmiş sonra tekrar ingilizce çekilmiş falan ondan olabilir. Keanu Reeves'in zaten çok repliği yok, olanlar da manasız. Ama bu caponlar konuşunda baya kopabilirsiniz.
Komedi filmi izliyorum diye izleyince baya ekol bir film aslında lan. Ben sinemayı her türlü çok seven biri olarak bu şekilde izlemeyi ve bitirmeyi başarabildim. Bu kadar kötü filmler için de illa izlemeniz gerekiyorsa bu taktiği kullanın. Etrafınızdakiler sizin verdiğini tepkilere kopuşlara şaşırsalar da aldanmayın. Keyfinize bakın.
Ben capon olsam gider bu filmi çekenlerin suratına tükürürdüm.
Müzikler için yine bir şey diyemiyorum, pek bir olayı yok.
Kostüm tasarımlarını beğendim aslında. Evet bak kostümler fena değildi.
Sesçi ve ışıkçı için, kostümler için; 1/10
Neden izlemelisiniz: Beyaz saçlı keçi sakallı samuray için. O kadar şaşkın bakıyor ki devamlı.
Evde izlenir mi? Değmez.
No comments:
Post a Comment