Bakışına kurban.
Siri, IOS6 ile beraber tanıtılıp Iphone 4S ile kullanıcı ile buluşalı 3 yılı geçti diye hatırlıyorum.Diğer Apple uygulamaları ve cihazları gibi, varolan ve o kadar iyi çalışmayan bir teknolojinin aynı markanın diğer ürünleri gibi kullanıcıya uyumlu ve doğru düzgün bir şekilde çalışan mükemmele yakın haliydi.
Aradan geçen zaman zarfında Siri'den ne kadar faydalanılabileceği üzerine çok şey yazıldı çizildi. Sesli komut sisteminden daha çok bir asistan olarak da görebiliriz kendisini, muhabbet falan edebiliyorsunuz az da olsa.
İltifat ettiinizde alçakgönüllü, küfür ettiğinizde mesafeli olabilen bu kadın sesinin, uygulamanın, 01010010101010'in geliştirilip bir canlı gibi davranabildiğinde başımıza neler gelebileceğini kafasına takmış olan Spike Jonze'da son yılların belki de en dokunaklı ve "brainy" filmiyle konu hakkında öngörülerini bizimle paylaşmış.
Her, her(!) nedense 'Aşk' olarak çevrilip ülkemizde sevgililer gününde gösterime girdi. Afişine aldanıp o gün sinemaya giden mutlu(?) aşıkların suratında nasıl patladığını düşünmek istemiyorum. Sakın yanlış anlamayın, bu mükemmel bir film, sadece biraz kafa yormanız gerekiyor içine girebilmeniz için.
Dayanamayarak naçizane puanımı açıklıyorum; 10/10
Spike Jonze'un sineması her zaman izleyiciye biraz mesafeli yaklaşmıştır. Anlaması ve içine girilmesi o kadar da kolay olmayan, deli işi filmler çekmiş bir yönetmenden bahsediyoruz sonuçta. Nicholas Cage, Adaptation'dan sonra bir daha kendisiyle çalışmayacağını, adamın deli olduğunu dile getirdiğinde Being John Malkovich'i izlemiş olanlarımız hiç şaşırmadık zaten. Bu iki filmi de izlememiş olanlarınız varsa; "Shame on you!", yönetmenin en iyi çalışmalarından ikisidir.
Her, bu iki filmden biraz farklı bir yerde duruyor. Predikte edebileceğimiz yakın bir gelecekte, klavyesiz bilgisayarların ve kemersiz yüksek belli pantolonların dünyasında geçen film, aşırı gelişmiş ve kendine ait bir hafızası ve yapısı olan, öğrenebilen Siri'sine aşık olan bir adamı ve bu konuda onu yalnız bırakmayan toplumu anlatıyor.Aynı bahsi geçen uygulama gibi kullanıcı/izleyici dostu bir yapıya sahip olan film, diğer Spike Jonze işlerinden bu sayede ayrılıyor.
İnsanın, kendi türünden başka bir canlının elinden çıkan bir işletim sistemine olan aşkını anlatan hikayesi sizi aldatmasın, bu aslında bir bilimkurgu filmi değil. Aşk'dan ne kadar çok bahsederse bahsetsin bir romantik komedi de değil. Geleceğin dramatik komedi filmi bu bir yerde bana kalırsa.
Tek derdi sizleri sinemaya gitmeye itmek olan bu bloğun amacı yine filmi anlatmak değil ya, senaryodan daha fazla bahsetmek istemiyorum.
Oyunculuklara gelirsek, başrolde Joauqin Phoenix mükemmel oynuyor. Film onun gözleriyle açıldığında kendisine aşık oluyoruz ve o masmavi gözlerin yarattığı etki bütün bir film boyunca devam ediyor. Filmi tek başına götürüyor aktörümüz ve 2 buçuk saat süren bu deneyim kendisi sayesinde göz açıp kapatıncaya kadar geçiyor. Yeni boşanmış ve eski hayatını özleyen,40'larının ortasında her adamın yaşadığı açmazları yaşayıp yeni hayatına alışmaya çabalarken düştüğü durumları o kadar iyi aktarıyor ki bize; karakter için üzülüp ağladığımızda ya da sinir bozukluğundan kahkahayı patlattığımızda, O'nun Theodore olduğuna inanıyoruz.
Yan rollerde Amy Adams hasbel kader iyi bir oyunculuk sergiliyor. Samantha'ya ses veren Scarlett Johansson ise muhteşem. Daha iyisi bir Samantha olamaz diye düşüneceksiniz izlerken eminim. Siri'den çok daha iyi.
Spike Jonze bu hikayede insanın aşk uğrunda düştüğü yalnızlığı içsel bir şekilde anlatıyor. Hikayemin ana teması her ne kadar teknolojinin geldiği ve geleceği noktayla alakalı olsa da bu çok insani ve samimi bir film. Geçmişin, tekrar tekrar kafamızda kurguladığımız bir film olduğuna dikkat çekiyor, hayatlarımızda geride bıraktığımız insanları ve olayları, dönüm noktalarını aklımızda nasıl bir şekilde "The End"'e bağlarsak, o kadar düzgün bir şekilde önümüze bakabileceğimize, ilerleyebileceğimize dair düşünmemize sebebiyet veriyor.
Uzun süredir, izledikten sonra hem yapıtın kendisi hem de kendi hayatıma bakarak, yaşantım ve geçmişim üzerine tekrar düşünmemi sağlayacak bir film izlememiştim. Derdini bu kadar iyi ifade edebilen bir hikayeyi vizyondayken kaçırmamanızı; Siri, henüz ona karşı olan duygularınıza karşı mesafeliyken de etrafınızdaki kişilerle daha çok etkileşime geçmenizi, kendinizi daha iyi tanımanızı ve her şeyin bir gün geçeceğini bilmenizi istiyorum. Yeni boşanmışlara bu filmi yanında kesici aletlerle izlemesini yasaklıyorum.
Ve son olarak, hayat bu sonuçta, arada gülüp geçmek gerekiyor her şeye. En iyi "Closure" kendimizle yaşadığımız. Bunu unutmayın.
Neden izlenmeli; Tuhaf üçlü sekansı.
Bu filmleri sevenler izlesin; Adaptation, The Master
Evde izlenir mi? Büyük keyifle.
No comments:
Post a Comment