Monday, March 24, 2014

Allacciate le Cinture (Kemerlerinizi Bağlayın)







        İşini bilen yönetmen diyorum.










Kanser, hayatta duymaktan en çok korktuğum kelimelerden biri. O'nu sadece bir hastalık olarak görebilmeyi çok isterdim. Aranızda kanser yüzünden bir yakınını ya da anne-babasını kaybetmiş olanlarınız varsa beni iyi anlar, böyle bir durumu yaşadıktan sonra bu bela sizin için başka bir gerçekle özdeşleşir;ölümle.

Meme kanseri, geçtiğimiz bir kaç yılda popüler kültürde kendine bir yer edinmeye başladı, farketmişleriniz vardır. Yerli/yabancı meşhurların bu hastalığa yakalanmaları ve  hastalığın yaygınlaşması ya da bu gerçeğin üstüne basılması toplumsal bilinci etkiledi. Hastanelerde mamografi kuyruklarına yol açtı(oha!). Ancelinacoli'nin memelerini küçültmesine varan sonuçlara ulaştı meme kanseri korkusu yeryüzünde. Kanserin nice türlüsüne nazaran meme kanseri, erken teşhisle hastanın tedavi sürecinden sağ salim çıkması çok daha olası olan bir hastalık, her zaman tedbirli ve bilinçli olmakta fayda var diyip konuyu kapatıyorum.

Kemerlerinizi Bağlayın, Ferzan Özpetek'in 11. uzun metraj çalışması ve bu sert girişe sebebiyet veren bir  hikaye yapısına sahip. Her ne kadar, meme kanserine yakalanan başkarakterinin başından geçenleri mizahla yoğurarak seyirciye aktarmaya çalışsa da, bu çaba filmi sırf ele aldığı konu üzerinden ağır ve sert bir yapıya sahip olmaktan kurtaramıyor.. Benim gibi  en yakınlarından birini kansere kaybetmiş kimi izleyiciler için izlemesi o kadar da keyifli olmayabilir, notumuzu düşelim.

Filmimiz, stilize çekilmiş bir tek planla açılıyor. Sağanak yağmur altında, bir otobüs durağında sıkış tepiş bekleşen insanların arasında iki başkarakterle tanışıyoruz. Balık baştan kokar derler ya, hikayenin geri kalanının bu ikisi arasında gelişeceğini de buradan anlıyoruz aslında. Elena ve Antonio arasında başlayan ilişkiyi, aralarındaki aşkı ve kavuşmalarını anlattıktan sonra ani bir şekilde 13 yıl sonrasına atlayan hikaye; büyük aşklarla başlayan ilişkilerin, evlilik ve çoluk-çucuğa karışmayla ne hale gelebileceğini gösteriyor gibi derken, Elena meme kanseri olduğunu öğreniyor. Sonrası Elena'nın ve ailesinin kanserle mücadelesi ve başedişini işliyor. Elbette İtalya'^da geçiyor bu arada.Gidip izleyin diye anlatmıyorum geri kalanını.

Ferzan Özpetek'in diğer filmleri gibi ana ekseninde kadının gözünden aşka yer veren Kemerlerinizi Bağlayın, yönetmenin alametifarikası bazı planlar ve kamera oyunları dışında pek bi' numarası olmayan bir deneme. Hikayesinin temelinde bulunan boşluk ve eksiklikler senaryoyu inandırıcılıktan uzak kılarken, oyunculuklar da bu fazla özenilmeden yazılmış gibi duran hikayeyle tutarlı olarak vasatlar. Yönetmenin hikayelerindeki olmazsa olmaz öğeler olarak sıralayabileceğimiz, eşcinsel yakın arkadaş ve hikayesi, aile ve mahalle ortamı(baskısı), birbirlerinin hayatlarının içine bodozlama girmiş arkadaş ve aile üyeleri bu filmde de mevcut. Bolca yan karakter ve dikkat dağıtıcı hikayeye katkı sağlayan/sağlamayan öğe var. Elena'nın kanserle mücadelesi ise yine bana kalırsa zayıf bir anlatımla hikayede yerini alıyor.Daha önce hiç bir F.Ö. filminde görmediğim kadar zorlama komiklik, şaka ve abartılı mizah da nedense bu filme denk gelmiş. Kanserle dalga geçilmez mi, çok da güzel geçilir ama böyle değil bana kalırsa.

Ferzan Özpetek'in pek bir sevdiği Sezen Aksu sanırım ilk defa arkada bırakılıyor K.B.'da. OST sanki özellikle kötü sıralanmış şarkılarla dolu, yine güzel video klip tandansına sahip anlar var filmde ama o bütünlük yok işte. Film müzik albümlerini gözü kapalı alacağınız bir yönetmendir aslında kendisi, hayal kırıklığına burada da uğradım.

Antonio'yu canlandıran Francesco Arca, özellikle çok kötü bir oyunculuk sergilemiş. Kamera önünde yarı çıplak oradan oraya dolanıyor, arada bir şeyler yapıyor söylüyor ve ileriye dimdik dehşet içinde bakıyor. Elena rolünde Kasia Smutniak ise başarılı diyebileceğim bir performansa imza atmış. Ama bu ikili arasında bir uyum göremiyoruz, bu da filmin inandırıcılğına bir darbe daha indiriyor. Günümüzde, insanların artık biraz da aşka inanmak, aşkın hala en azından kendisinden başkaları için varolabileceğini görmeye sinemaya gittiklerini varsayan biri olarak, hikayenin temelinde yer alan bu koşulsuz aşkın reelliğine kanmak bana biraz zor geldi.

Sonuçta karşımızda orası burası eğri duran, neresinden çeksen diğer tarafı açıkta kalan bir yapım var. İzleyicisi elbette olacaktır, sonuçta Ferzan Özpetek hem LGBT oluşumunun bir öğesi, hem saygı duyulan bir yönetmen hem de Avrupa'daki gururlarımızdan, övündüğümüz değerlerimizden biri değil mi? 

Neden oralarda yaşadığının, aramızda olmadığının pek bir önemi yok nasılsa.Uzaktan bakıp gıpta etmekten, vizyona giren son filmine gitmekten başka elimizden ne gelir ki!

Değil mi?

Naçizane notum; 3/10

Neden izlenmeli? Kumsal sahneleri için(bkz: üstteki resim).

Bu filmleri sevenler bi şansını denesin; Karşı Pencere

Evde izlenir mi? Pek sanmıyorum.





No comments:

Post a Comment